
Cavit Bey, Türkiye'de liberalizmin ve dışa açılmanın hem tatbikatçısı hem de teorisyeni sembol isimlerinden biri olarak, bize, bu sorunun köklerinin serimlenebileceği tarihi çerçeveyi ve malzemeyi vermektedir.
Son Güncelleme: 11 Temmuz 2025 Cuma - 09:31 | GDH Haber
Türkiye, zengin bir tarihi tecrübeye ve bilgi birikimine sahip olmakla beraber, zenginliğinin farkında değildir ve bu yüzden de zenginliğini bugün karşılaştığı meselelerde kullanamamaktadır.
Meselelerini ve tarihini kendiyle sınırlı bir milatla başlatan fikir ve sanat akımları boşuna enerji ve zaman kaybetmektedirler. Halbuki fikir ve sanat akımlarında miladın mümkün olduğunca geriden başlaması bir avantaj teşkil edecektir.
Türk fikir tarihinde bugün tartışılan bir çok mesele Osmanlı, bilhassa İkinci Meşrutiyet döneminde ele alınmıştır. Modern dünyanın ve demokrasinin ardındaki temel felsefe olan liberalizmin de, Türkiye'de böyle bir geçmişi vardır.
Türkiye, özellikle 1980'lerden sonra başlayan ve dünyadaki genel gidişatla artarak devam eden bir liberalleşme dalgasının içindedir. Düne kadar sosyalist bir rejimin uygulandığı Doğu Avrupa ülkelerinin tamamladığı liberalleşmeyi, Türkiye'nin hala tamamlayamaması bizi sorunun kaynağına, yani, tarihe yöneltiyor.
Cavit Bey, Türkiye'de liberalizmin ve dışa açılmanın hem tatbikatçısı hem de teorisyeni sembol isimlerinden biri olarak, bize, bu sorunun köklerinin serimlenebileceği tarihi çerçeveyi ve malzemeyi vermektedir. Bu bakımdan Cavit Beyin hayatına kısaca bakmak faydalı olacaktır.
Mehmet Cavit Bey: 1875 Selanik'te doğdu, 1926 Ankara'da öldü. Mülkiye Mektebinden mezun oldu. Ziraat Bankası, Maarif Nezareti İstatistik Şubesinde çalıştı.
Ayasofya Merkez Rüştiyesi ve Yüksek Öğretmen Okulunda İlim-i Servet ve Maliye dersleri verdi. İstifa ederek İstanbul'dan tekrar Selanik'e döndükten sonra, kendisinin de mezun olduğu seçkin Fevziye Mektebi Müdürlüğünü ve hocalığını yaptı.
Bu dönemde Selanik'te bulunmak siyasetle uğraşmak, siyasetle uğraşmak da İttihatçılığa bulaşmak demek olduğundan, Cavit Bey de emsallerinin geçtiği bu yollardan geçti. O zamanki adı Osmanlı Hürriyet Cemiyeti olan İttihat ve Terakki Cemiyetine girdi.
Cemiyet içinde iktisadi bilgisi, yabancı dil bilgisi ve yabancılarla kurduğu ilişki sayesinde itibarlı bir yer edindi. 1908'de ll.Meşrutiyetin ilanıyla beraber Selanik mebusu oldu. Meclisteki hitabet ve kabiliyetiyle temayüz eden Cavit Bey, İttihatçıların iktisat ve maliye işlerini havale ettikleri vazgeçilmez bir bakan olacaktır.
Cavit Bey eğitimciliği, İttihatçılığı ve bakanlığı dışında bir yazar ve yayımcı olarak da kayda değer işler yapmıştır. Ahmet Şuayıp ve Rıza Tevfik Bölükbaşı ile beraber Ülum-i İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası'nı neşreder.
Yakın arkadaşı Hüseyin Cahit Yalçın'la beraber de Ülum-i Hazıra Kütüphanesi adıyla bir koleksiyon yayımlar. Cavit Beyin hatıraları dışında dört ciltlik İlm-i İktisat, İhsasiyat ve Mekaib-i İdadiye Mahsus İlm-i İktisat adlı kitapları da vardır.
Cavit Bey'in içinde yaşadığı dönem milliyetçiliğin, milli iktisat düşüncesinin ve buna bağlı olarak da korumacılığın ve devlet müdahalesinin dünyada yükselişe geçtiği bir dönemdir.
Keza İttihat ve Terakki de esas karakterini milliyetçiliğin ve milli iktisat düşüncesinin çizdiği bir partidir. İşte Cavit Bey bu dönemde ve bu partide liberalizmi savunmak gibi zor bir işe soyunmuş, bir bakanken zaman zaman muhalif bir pozisyon almak gibi ilginç bir profil çizmiştir.
Yahya Kemal Beyatlı bu durumu Siyasi ve Edebi Portreler adlı eserinde şöyle anlatır.
"Cavit Bey o zaman hem Maliye Nazırı, hem de şiddetle muhalifti. Cemal Paşa'nın Suriye!deki diktatörlüğüne, Rahmi Beyin İzmir'deki başıbuyrukluğuna, Enver Paşa'nın şahsından maada bütün işlerine, hatta Talat Paşa'nın programsızlığına ve laubaliliğine irili ufaklı taşlar, hatta bazen kayalar yuvarlardı, muhalif olduğunu etrafa sezdirmekten hoşlanırlardı.
Bu hoşlanışında büyük bir şahsi gurur hissesi hissedilirdi, çünkü harbin ilanına itiraz etmiş bir bakan olduğu halde kendisine bakanlık verilmek için yalvartılmış bir hali vardı.
Birinci Dünya Savaşına katılmaya, Ermeni katliamına, iaşe usulüne, tabancalı takımın ifratlarına, Turancılığa, hasılı o zaman halkın içinden telin ettiği her şeye vaktiyle karşı olmuş bir adamın ferahlı lisanıyla konuşurdu; gayrı mesullüğünü ihsas ederdi.
Yalnız bu vaziyeti kendi muhiti içindeydi. Ada'dan Köprü'ye indiği bir sabah Cemal Paşa'nın Suriye'deki ahvalini etrafı dinlemekten korkutacak bir lisanla hırpaladıktan pek az bir müddet sonra Cemal Paşa Suriye'den debdebeyle İstanbul'a gelmişti.
Cavid Bey istikbaline gitmiş ve bütün istikbal edenlerin önünde Cemal Paşa'yı şedid hasretlerini ifade eden derağuşlarla kucaklamış, koluna girmiş, mahviyetkarane konuşmuştu."
İttihat ve Terakki Partisi de, Cavit Beyle yaşanan esaslı anlaşmazlığa rağmen kendisinden vazgeçemez, çünkü onun yerini doldurabilecek, iç ve bilhassa dış piyasalara güven verecek ikinci bir isim yoktur.
Bunun yanısıra Cavit Bey'in partisine ve arkadaşlarına bağlılıktan asla vazgeçmeyen, disiplin ve sadakati de İttihatçılar arasında kendisine güven duyulmasını temin etmektedir. Cavit Bey bu yönüyle de müfrit bir fırkacı, İttihatçı olarak görülecek ve eleştirilecektir.
Cavit Bey liberalizme tamamıyla vakıftır ve bu meyanda kendisini su katılmamış bir liberal olarak kabul eder. Ancak dönemi, iktisadi rasyoya uygun davranacak insan malzemesinden, yani, özgür bireylerden, vatandaş ve müteşebbisten mahrumdur.
Üstelik Türkiye bu devrede, yaşadığı iç ve dış siyasi istikrarsızlık sebebiyle milliyetçilikler ve savaşlarla meşbu bir "on yıla" girmiştir. Bu yıllar sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada aynı şekilde yaşanacaktır. Tarihçi Hobsbawn, Birinci Dünya Savaşından İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar ki bu dönemi "felaketler çağı" olarak adlandırır.
Bu yıllarda bütün dünyada iktisadi ve siyasi liberalizm gerilemekte, liberal demokrasilerin sayısı giderek azalmaktadır. Otarşik ekonomilerin, otoriter, totaliter ideoloji ve rejimlerin türlü renkleriyle hakim olduğu felaketler çağından Türkiye ziyadesiyle payını alırken, Cavit Beyin payına da hayatını feci şekilde sona erdirecek bir dram düşer.
Türkiye, 1908'de İkinci Meşrutiyetle içine girdiği liberalleşme eğilimi içinde bir süre sonra kendisini otoriter-vesayetçi bir "tek parti"ye dönüşen, İttihat ve Terakki Cemiyetinin militarist, milliyetçi, müdahaleci ve savaşçı yönetimi altında bulmuştur.
İktisadi kalkınmayı dünya ekonomisiyle bütünleşmekte gören Cavit Bey, ülkedeki sermaye birikiminin dünya ekonomisiyle bütünleşmeyi sağlayacak güçte olmaması sebebiyle bir yandan özel teşebbüsü geliştirmeye, öte yandan da yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekmeye çalışmıştır.
Ancak siyasi istikrarsızlık ve savaşlar bu politikanın başarısını imkansızlaştırmışlardır. Cavit Bey bu şartlar altında fikren muhalif, fiilen maliye bakanı olması hasebiyle şartlara uygun politikalar uygulamak zorunda kalmıştır. Bu da kendi fikirleriyle bağdaşmayan devletçi ve müdahaleci bir ekonomi çizgisidir.
Mamafih Cavit Bey fikirlerinden vazgeçmiş değildir. Lozan görüşmeleri sırasında İsmet Paşanın heyetinde müşavir olarak yer alan Cavit Beyin dış dünyayla bütünleşmeci, yabancı sermaye ve dış borçlanmaya dayanan iktisadi görüşlerinde ısrar edince bu heyetten, üstelik vatanseverliğinden şüphelenilerek dışlanacaktır.
Cavit Bey liberal görüşlerini Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının iktisadi programında da ifade etmiş, ancak fikirlerindeki bu ısrarı ve İttihatçı kimliği onu, Halk Fırkalıların İttihatçılarla hesaplaşmasında haksız bir şekilde idama götürecektir. Cavit beyin fikirleri ise hala tartışılmaktadır.
Devamını Oku
15 Aralık 2025 Pazartesi - 11:46
Devamını Oku
14 Aralık 2025 Pazar - 10:46
Devamını Oku
13 Aralık 2025 Cumartesi - 08:55