
CHP'nin laiklik anlayışında getirdiği yumuşamayı, bir yanıyla da CHP'nin din işlerine müdahale etmekten vazgeçemeyişini göstermektedir. CHP bugün dahi bu ikilemden kurtulamadığından toplumla ilişkisinde sorunlar yaşamaktadır.
Son Güncelleme: 01 Temmuz 2025 Salı - 10:59 | GDH Haber
CHP'de sular durulmuyor… Hemen her gün CHP genel merkezi yeni bir komplo iddiasıyla muhalifleri ajanlıktan hırsızlığa kadar en ağır şekilde itham ediyor. Parti içi muhalefet ise parti yönetimini ve arkasındaki siyasetçiyi ağır bir şekilde itham ediyor.
Hemen hemen hiç kimse CHP'nin temel meselelerini tartışmıyor. Bu temel meselelerden biri CHP'nin dine, mezheplere ve İslama bakış açısıdır. CHP, şahsiyat ve komplo tartışmalarını bir yana bırakıp tarihine yönelerek, tarihiyle hesaplaşırsa birçok “tarihi yanılgı”dan kurtulabilir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Almanya ziyareti sonrası din dersleri aleyhine konuşması bu bakımdan talihsizliktir. Keza CHP’nin İslam Peygamberine yönelik karikatür üzerinden yayılan hakaretlere sessiz kalması da dikkat çekicidir.
CHP parti içi mücadele arttıkça mezhep, laiklik vurguları üzerinden çıkmaz sokağa girmektedir. Bu hafta CHP'nin tek parti döneminde muhalefet ihtiyacını karşılamak üzere kendi içinde oluşturduğu Müstakil Grubun demokrasiye geçerken, 1946'da hazırladığı bir raporda hareketle CHP'nin dine bakışını ele alalım.
Rapor, bir yanıyla demokrasiye geçişin CHP'nin laiklik anlayışında getirdiği yumuşamayı, bir yanıyla da CHP'nin din işlerine müdahale etmekten vazgeçemeyişini göstermektedir. CHP bugün dahi bu ikilemden kurtulamadığından toplumla ilişkisinde sorunlar yaşamaktadır.
Münir Birsel ve Şinasi Devrin tarafından hazırlanan rapor, Diyanet İşleri Reisliğinin faaliyetlerinin ötesinde din-devlet ilişkileri, laiklik ve devletin dine müdahalesi konularındaki yorumlarıyla, sonraki dönemde CHP'nin problemli laiklik yaklaşımını yansıtmaktadır. Raporda Müstakil Grubun din bahsindeki müzakerelerinde ortaya fikirler üç ana başlık altında toplanmıştır.
Din işlerine müdahaleci yaklaşan birinci grubun teklifleri şöyledir:
Camiler Halkevi Yapılsın
"1- Dünya işlerini din işlerinden tamamiyle ayırmış olan bir rejimde Diyanet İşleri Reisliği gibi bir teşkilâtın yer almaması;
2- Kur'an ve din tatbikatının öz türkçe olarak tanzim ve tertibi;
3- İbadet yerleri Türkün geleneğine uygun bir tarza konularak halkevlerinin ibadet yeri, ibadet yerinin de halkevine benzer bir şekle ifrağı;
4- Rühbanlığın icabatı olan her şeyin silinmesi ve ezcümle sarık, cübbe ve din tatbikatında kullanılan her nevi kıyafetin ilgası;
5- İbadet usul ve zamanlarının tanzimi,
6- Diyanet İşleri Reisliği yerine, dil kurumuna benzer bir teşkilât ikame edilerek din teşkilâtının Devlet bünyesinden çıkarılarak millete maledilmesi; mütalâasında bulunulmuşlardır."
Devlet Dine Karışmasın Diyenler
İkinci grup ise bu teklifler karşısında fikir beyan ederek, devletin tekrar din işlerine müdahalesini istemediklerini söylemişlerdir. Bu grup meselenin Parti Kurultaylarında ele alındığını, din ve dünya işlerinin tamamen ayrıldığını, buna göre dinin itikat ve amel kısmının devlet tarafından düzenlenmesinin dine müdahale niteliğinde olacağını ileri sürmüştür.
Yine ibadetin Türkçeleştirilmesine taraftar olmakla beraber, bunun dinde bir ıslahat yapmak yönünde değil, bir kültür işi olarak yapılmasının gerektiği ifade edilmiştir.
Din Eğitiminin Kontrolü
Üçüncü bir grup ise illerde açılan hafız yetiştirme okullarının taassup ve propaganda ocaklarına dönüştüklerini, vaizlerin de cahillikleri yüzünden halkı yanlış yönlendirdiklerini ileri sürerek bu konunun incelenmesini istemişlerdir.
Bu çerçevede, Diyanet İşleri Reisliğiyle görüşülmüş ve Tevhidi Tedrisat Kanunu gereğince Türkiye içindeki bütün eğitimin düzenlenmesinin Millî Eğitim Bakanlığı'nın yetkisi altında olduğu anlaşılmıştır. Halkın birleşerek açtığı Kur'an öğretmen okulları ise bulunduğu yerin müftüsü ve idare amirleri tarafından nezaret altındadır ve sıkı bir şekilde kontrol edilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı ayrıca maksat dışı propaganda yapıldığına ilişkin somut bilgilerin değerlendirilerek gereken kanunî tedbirlerin alınacağı bilgisini vermiştir. Vaizler meselesinde de Diyanet İşleri Başkanlığı bir kitap bastırmış, ayrıca yeni düzenlemeler yapılması için Başbakanlığa bir rapor vermiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın devlet bünyesi içinde yer almaması şeklindeki görüşlerin öteden beri Bütçe Encümeni, Meclis ve Parti Kurultayı Komisyonlarında tartışıldığından bahseden rapor, ancak bu çalışmalar sonucu bir değişiklik yapılmadığına dikkat çekerek, konunun kapsamı ve etkileri bakımından Büyük Kurultayda ele alınabileceğine işaret ediyor.
Raporda daha sonra laiklik ilkesinin 1928'de anayasaya giriş gerekçesine atıfta bulunularak, değerlendirmelerin bu ilmî ve isabetli görüşle yapılması isteniyor:
Laiklik Dinsizlik Olmamalı
"Esasen Devlet bir şahsiyeti mâneviye olduğuna göre bizatihi bir mefhumu mücerrettir. Dinin maddî şahıslara tahmil ettiği mükellefiyetleri, fazlaları amelen ifasına imkân mutasavver değildir. Böyle mümkün olmayanı istihsal peşinde ısrarın, bir zâaf, bütün zâaflar gibi zararlı bir zâaf tevlit edeceğine şüphe yoktur.
Din ile Devletin ayrılması prensibi Devlet ve Hükümetçe dinsizliğin tervici mânasını tazammun etmemelidir. Din ile Devlet işlerinin birbirinden ayrılması dinlerin Devlet idare edenler, edecekler elinde bir âlet olmaktan kurtuluş teminatıdır.
Muasır hukuk ilminden ve tarihten iktibas eylediği tecrübe ve bilgileri nazarda tutan Türk inkılâbı din ile dünya işlerini karıştıran ve türlü müşkülâta sebep olmaya müsait bulunan mevaddı kaldırarak Teşkilâtı Esasiye sarih ve samimi bir metin vermekle Türkiye Cumhuriyetine pürüzsüz bir surette vazı hakikisini bahşetmiş olacaktır.
Bu suretledir ki, beşer manevî saadetlerini deruhte eden din, ağyar eli değmeyen vicdanlarda bülend mevkiini ihraz ederek Allah ile fert arasında mukaddes bir temas vasıtası haline girmiş olacaktır. Bu kutsi teması camilerde, kiliselerde, havralarda veya sadece vicdanlarda arayıp bulanlar vardır. Devlet ve kanunları cümlesinin hâmisidir."
Raporda anayasanın değiştirilme gerekçesinin laikliğin teorik tanımına da uygun olduğu belirtilerek, bu teorik çerçeveden tartışmalar şöyle değerlendiriliyor:
Dini Reform Laiklikle Bağdaşmaz
"... ibadete taallûk eden hususların Devletçe tanziminin, bir başka deyimle dinî reform icrasının, laiklik esasına uygun düşmediği hakkındaki mütalâaya iştirak etmekteyiz."
Raporda devamla teklif edilen değişiklik ve yeniliklerin faydalı olduğundan şüphe edilmediğini, ancak bunların din ulemasının kendi bilgi ve vicdanlarıyla önderlik etmeleriyle gerçekleştirilebileceği beyan ediliyor.
Bu düşüncelerle raporda son olarak Kur'an ve ibadet dilinin öz Türkçe olarak düzenlenmesine devletin müdahale etmemesine, buna karşılık müdahaleci ilk grubun 3, 4 ve 5 nolu tekliflerinin de devlet müdahalesiyle gerçekleşmesine karar veriliyor.
Yani, bir yandan laikliğin dinsizlik manasına gelmediği söylenirken, diğer yandan da dini devletin tanzim etmesi ve değiştirilmesi istenmektedir. Görüldüğü gibi CHP otoriter geçmişiyle hesaplaşmadığı için, değişime ve demokratikleşmeye intibak problemi yaşamaktadır. CHP şahsiyat ve komplo teorilerini bir yana bırakarak temel meseleleri tartışmaya dönmelidir.
CHP'nin tek parti döneminde dinde reform yapma çalışmaları hem kendisine hem de dini hayata büyük zararlar vermiştir. Çok partili demokratik hayata geçiş ve 1950 sonrasında bu tür iddialardan vazgeçerek normalleşme işaretleri vermekle beraber CHP içindeki müfritler, bu konuda CHP üzerinde şüphe yaratmaya devam etmişlerdir.
Zaman zaman ortaya çıkan bu müfrit kesim, en son 28 Şubattan sonra yeniden sesini yükseltti. Bu kesimin tezlerine yakın duran ilahiyat profesörü Yaşar Nuri Öztürk'ün CHP'den milletvekili yapılması ve ilk zamanlar CHP'lilerden gördüğü ilgi, CHP yeniden dinde reform yapma düşüncesine mi döndü şüphesi yarattı.
Neticede CHP bu tehlikeli oyundan kendisi zarar gördü, CHP'nin vitrindeki ismi olarak takdim edilen Yaşar Nuri Öztürk parti içinde gördüğü tepkilerden sonra, gürültülü bir şekilde CHP'den istifa ederek CHP ve Baykal aleyhine dönmüştü. CHP uzak ve yakın tarihinden ders alarak din ve vicdan hürriyetini esas alan, milletin inancı ve kültürüyle mücadeleden vazgeçen ideoloji ve siyasete ihtiyacı var…
Devamını Oku
15 Aralık 2025 Pazartesi - 11:46
Devamını Oku
14 Aralık 2025 Pazar - 10:46
Devamını Oku
13 Aralık 2025 Cumartesi - 08:55