
Dini kürenin, insanlıkla beraber varoluşu, insanın beşikten mezara varoluşunu tanzim etmek isteyen diğer zihni kürelerin dinle ilişkilerini gerilimli hale getirmiştir.
Son Güncelleme: 06 Aralık 2025 Cumartesi - 07:00 | GDH Haber
İnsan içinde yaşadığımız, soluduğumuz fiziki dünyanın muadili zihni dünyalar içinde yaşar. İnsanın inşa edilmesine katkıda bulunduğu ve inşa edildiği andan itibaren de kural ve kanunlarına tabi olduğu zihni dünyanın etkisi, fiziki dünyadan farklı değildir. Bahsettiğimiz zihni dünyanın, zihni bir inşa olması, onun tıpkı fiziki dünyanın yerçekimi kanunu gibi kanunlarının olmasına mani değildir. Bu zihni dünyalar insanın beşikten mezara bu dünyada varoluşunu ve hayatını tanzim eder. Bu zihni dünyalar içinde, din de bulunmaktadır. Din, bu zihni dünyalar içinde en eskisi ve güçlü olanıdır. Bu anlamda dini anlam, değer ve işlev taşıyan her şey kültürel bir nitelik taşırken, aynı şey tersinden de geçerlidir. İnsanın var oluşuyla ilgili her şeye; yani, kültüre, dini bir anlam yüklenebilir. İşte teokratik totalitarizmin kaynağı buradadır. Keza bu bağlamda laikliği bir devlet niteliği değil de, toplumsal, kişisel ve kültürel bir zeminde tanımlamak da, aynı totalitarizm tehlikesini bu sefer laik zeminde inşa etmeye yönelecek ve zıddı olanla aynı kürede sosyolog Prof Dr Kadir Cangızbay’ın ifadesiyle “laikrasi” ismiyle yerini alacaktır. Böylece teokrasinin “din adına zorunlu kılma/ dine aykırı diye yasaklama” iktidarına eşit bir şekilde “dinseldir diye yasaklama” iktidarına sahip olacaktır. Böylece kültürel alanın bütününe yayılan bu iktidar, dinselin dışında ikame bir kültür yaratmaya yönelecektir. Devletin yarattığı bu resmi kültürü benimsemek, devlete biat edip etmemeyi, meydan okuyup okumamayı sınayacaktır. Sonuçta tarafsız olması gereken devlet, tarafsızlığını ve dolayısıyla laikliğini yitirecektir.
Bu bağlamda laikrasiye savrulmayan bir laik devlet tanımı yüne Kadir Cangızbay’a göre şöyle olmalıdır: “...(D)insellik’in toplumsal gerçekliğin istenen her nokta ve anına kendi dışından atfedilebilecek bir nitelik olduğunun bilinci içinde, ‘dinsel’ ve ‘din-dışı’ kategorilerini kendi tasarrufları açısından operasyonel terimler olmaktan çıkartırken, kendisi de gerek dinsel olanı, gerekse din-dışı olanı, dinsel veya din-dışı olduğu için desteklemeye ve/veya kontrol edip sınırlandırmaya matuf her türlü faaliyetten arındıracak şekilde düzenlenmiş devlet olacaktır.”
Dini kürenin, insanlıkla beraber varoluşu, insanın beşikten mezara varoluşunu tanzim etmek isteyen diğer zihni kürelerin dinle ilişkilerini gerilimli hale getirmiştir. Bununla beraber din, insanlık birikimini oluşturan en eski gelenek ve güç olarak kendini yenilemeyi başarmıştır. Din kendini yenileyebilme kabiliyetinin yanında kendisine en zıt görüşlerle bile beraber olabilecek bir intibak ve eklemlenme yeteneği de göstermiştir. Din sadece intibak kabiliyetiyle değil, kendisine düşman görüşler karşısında varlığını muhafaza ederek de, gücünü ve hayatiyetini ispat etmiştir.
İnsanın zihni dünyalarına ve özellikle dine ilişkin her müdahale, insanın varoluşuna yönelik bir tehdit niteliğini kazanacağından, insandaki kozmos ve kaos duyarlılığını harekete geçirecektir. Bu bir kozmosun yıkılışı ve kaos olarak algılanacaktır. İşi daha da içinden çıkılmaz hale getiren, müdahale edenlerin de bunu, kaosdan kozmosa veya en azından modası geçmiş bir yeni bir kozmosa geçiş olarak algılamalarıdır. Şu halde en az iki, ki bu tatbikatta bu çoğalacaktır, birbirine zıt görüş kendilerinin kozmosu, karşılarındakinin kaosu temsil ettiği iddiasıyla bir varoluş mücadelesine, hatta savaşına hazırdırlar.
Her insan “doğmasını, yaşamasını ve ölmesini”; yani, bu dünyada varoluşunu ve ölümünü anlamlandırmak durumundadır. Bu anlama çabası insanı varolan maddi dünyanın benzeri bir manevi dünyaya götürür. Varolan maddi dünya gibi insanların bu ihtiyacına cevap veren ve içinde varoldukları manevi bir dünya vardır. Bu manevi dünyanın da, tıpkı maddi dünya gibi kuralları işlemektedir. İnsan, nasıl maddi dünyanın kuralları, mesela, yerçekimi kanunu ortadan kalkacak olsa kaos içine düşerse, manevi dünyanın kuralları da kalkacak olursa kaosa düşecektir.
Halbuki, insan, hayatı veya varoluşu, bu kaos halinden bir kozmos haline dönüştürmek gayreti ve bunun muhassılası olarak tanımlanabilir. İnsanlık tecrübesinin birikimi demek olan kültür(ler) ve medeniyet(ler) hayatın kaosunu tanzim ederek inşa etmek demek olan kozmosu ortaya çıkarır. İşte Türkiye’de laiklik ve modernleşme hareketleri etrafında gelişen tartışmalar, karşılıklı olarak bu kozmos anlayışını tehdit edip, hatta yıkarken, yerine yeni ve kendi kendini yenileyebilen bir kültür ve medeniyet koyamamıştır. Öte yandan, zaten kendi kendini üretmekte zorlanan eski de, yeniyi korumaya matuf tedbirler marifetiyle kendi kendini üretme ve yenileyebilme kabiliyetini pek çok alanda kaybetmiştir. Mamafih, bir toplumsallık içinde, bir kültür olarak tezahür eden ve hayatiyetini sürdüren dinin, daha doğrusu herhangi bir dine mensup vatandaşların bu kapsamda bir takım taleplerinin olması kaçınılmazdır. Bu taleplerin ifade edilmesinin de çözülmesinin de siyasetle ilişkili olması, konuyu din-siyaset ilişkisine getirmektedir.
Devamını Oku
30 Kasım 2025 Pazar - 12:00
Devamını Oku
29 Kasım 2025 Cumartesi - 10:29
Devamını Oku
23 Kasım 2025 Pazar - 07:00