
Türkiye çok partili hayata geçtikten sonra CHP içinde laikliğin demokratikleşmesi bakımından alınan yolu gösterecek gelişmelere bakalım…
Son Güncelleme: 15 Temmuz 2025 Salı - 10:16 | GDH Haber
Laiklik meselesi kamuoyunu zaman zaman yeniden meşgul ediyor. Ne yazık ki içlerinde CHP’li siyasetçi, gazeteci, aydın ve bürokratlar laikliği din ve vicdan hürriyetini, devleti tarafsızlığını sağlayan bir araç olarak değil, dinin toplumsal ve kültürel hayattan kovulmasını temin eden jakoben anlayıştaki ideolojik bir amaç olarak kabul ediyorlar.
Esas mesele de buradan doğuyor. Bu anlayış sahipleri, 1930’ların laiklik anlayışını bugüne taşımak istiyorlar. Halbuki Türkiye’de 1946’da çok partili hayata geçilmesinden sonra, köprünün altından çok sular geçti.
Ancak CHP Genel Başkanı Özgür Özel ”ümmet” sözünü duyunca bir anda kırmızı görmüş bir boğaya dönüşebiliyor. Türkiye çok partili hayata geçtikten sonra CHP içinde laikliğin demokratikleşmesi bakımından alınan yolu gösterecek gelişmelere bakalım…
1946’ya gelmeden önce, CHP’nin 1930’lardaki laiklik anlayışını yansıtan bir iktibasla başlayalım:
1930’ların Laikliği
“Laiklik yalnız din ile siyasetin arasında bir alaka kurulmaması değil, sosyal hayatın her yönü ile din arasında bir münasebet kurulmamasıdır. Binaenaleyh laiklik, sosyal hayatın her yönünü,, zamanın, hayatın, müsbet bilimin verilerine uydurmayı tazammum eder.”
İkinci Dünya Savaşını “demokrasi cephesi”nin kazanacağının anlaşılmasıyla dünyadaki ve buna bağlı olarak da Türkiye’deki siyasi iklim değişmeye ve liberalleşmeye başlamıştır. 1941’deki Amerikan Bayrak Günü konuşmasında ABD Başkanı Teodore Roosevelt, bütün dünya için savundukları Dört Özgürlük içinde din ve vicdan hürriyetini de sayıyordu.
Daha sonra Birleşmiş Milletler Bildirisinde Atlantik demeci olarak da adlandırılan konuşmaya atıfta bulunulmuş ve İkinci Dünya Savaşında zaferin amacı olarak içlerinde din ve vicdan hürriyetinin de bulunduğu bu Dört Hürriyet ilan edilmiştir.
İkinci Dünya Savaşında Nazi Almanya’sının yahudilere yönelik soykırımı dolayısıyla, din ve vicdan hürriyeti kavramı artık uluslararası hukuk metinlerinin yanı sıra dünya kamuoyu ve insan hakları mücadelecileri tarafından da takip edilmeye başlamıştır.
Dünyadaki bu gelişmelere paralel olarak Türk halkından yükselen talepler karşısında CHP yeni bir arayışa girmiştir. Bu arayışı Faik Ahmet Barutçu’dan uzunca bir şekilde dinleyelim:
İnönü: Din Özgürlüğünün Zamanı
“İnönü, ilk mekteplerde ders saatleri haricinde ihtiyari din dersi verilmesi ve Milli Eğitimin nezareti altında imam ve hatip yetiştirecek okullar açılması ve bir İlahiyat Fakültesi tesisi fikrini açarak, teşebbüs zamanı geldiğini ileri sürdü. Bu fikir bende artık olgunlaşmış hale gelmiştir.
Laiklik prensipleri katiyen zedelenmemek üzere cemiyetin sosyal realitesine arkamızı çevirmek yerinde olamaz. Çocuklara din terbiyesi vermek isteyen ana babalar, devlete şunu söyleyeceklerdir:
Ya Yapın Ya Bize Bırakın
-Ya bize bırakın! Yahut icabını siz yapın! Türk olmayan anasıra tanınan bu en tabii vicdan hakkının icaplarını yerine getirmekten Türkleri mahrum etmek hangi hakka istinat ettirilebilir?
Demokraside kör inadın, kör taassubun yeri olamaz. Laisizm prensibi mahfuz kalmak üzere moral ihtiyaçlara cevap verecek bir duruma biran evvel gelmek memlekette geniş bir ferahlık ve sempati havası estirecektir. Bunu, bu hükümet kaçırmamalıdır. Muhalefetin de sinsi bir silahını elinden düşürmüş olacağız.
Uzun konuşmalar oldu.
Başbakan da işi kafasında pişirdi ve:
-Oldu dedi ve mevzuu önce kabinede görüşmek takarrür etti.
Bakanlar Kurulunda ilk mekteplerde ihtiyari din dersleri ve İmam Hatip Mektepleri, İlahiyat Fakültesi kurulması mevzuu etrafında çetin bir mukavemet baş gösterdi. Necmettin Sadak o kadar ileri gitti ki bu esasları parti kabul edipte tatbikini Hükümete havale ettiği takdirde kabinede kalıp kalmamayı da düşünebileceğini söyledi.
Faik Ahmet Barutçu şunları söyledi:
-İki esaslı vazifemiz vardır, laiklik esaslarını zedelemek ve şeriatçılığın hortlamasına meydan vermemek esastır. İnkılap partisi olarak partinin en karakteristik umdesini muhafazada taassup göstermek bir vazife, bir zarurettir.
Aynı suretle cemiyetin bir ihtiyacına arka çevirmemek de iktidar partisi olarak yine partiye teveccüh eden bir vazifedir. Halkın reyine dayanan bir idare sisteminde bu vazifeyi hiçbir kimse, hiçbir parti, hiçbir adam ihmal edemez.
Bakanlar Kurulundaki konuşmaları değerlendiren İsmet İnönü şöyle diyecektir:
İhtilal Dönemi Bitti
-İhtilal devrinden kanun devrine girdik. Evvelce vatandaş hakları yalnız kanunda yazılırdı. Ve biz onu istediğimiz gibi tatbik ederdik. Atatürk devrine dönemeyiz. Vatandaş hakkını istediği gibi kullanacaktır. Reyini istediği gibi kullanacaktır. Prensiplerimize halel gelmemek üzere din meselesini hal zarureti vardır.”
Bir gün sonra Necmettin Sadak’ı gördüm. İnönü’den ders almış ve tamamen yumuşamıştı. Bana şöyle söyledi:
-İnönü, görüşlerine inandığımız adam. Düşündüm, mutlaka bizden daha iyi düşünüyordur. O halde eksiklik benim düşüncelerimdedir. Ve yine düşündüm, ben inkılap esasları diyorum. İnkılabı yapan adam bunu benden daha az mı düşünür? Ben mi ondan daha çok inkılapçı olabilirim ve inkılapçılığı muhafaza iddiasında bulunabilirim?
İşte, insanlar böyle! Vaktiyle parti divanında maarifin murakebesi altında, kayıtlı, şartlı, hususi din dershaneleri açılmasına şiddetle muhalefet eden Tahsin Banguoğlu ve Nihat Erim bile şimdi İnönü iltizam ettiği için Rasih Hoca ile pek az farklı düşünmeye başladılar.
İlkokullarda hususi ve ihtiyari din dersleri okutulmasına, Maarife bağlı İmam ve Hatip okulları açılmasına ve yüksek din bilginleri yetiştirecek İlahiyat Fakültelerine taraftar oldular. Cemiyet, fikir adamı yetiştirecek olgunluğa henüz varmış değildir. Hakikat bu.” (Siyasi Hatıralar,C:2,ss.880-882)
Bu tartışmalar CHP’nin 1948’deki 7 Kurultayında tartışılacaktır… Hamdullah Suphi Tanrıöver şöyle diyecektir:
Din Adamına İhtiyaç Var
“Arkadaşlar, en sade şekline icra ediniz, bu camilerde, bu mescitlerde vazife görecek imamlara, hatiplere ihtiyacımız var mıdır, yok mudur? (Var sesler) Zaten, yoktur demenin ihtimali de yoktur.”
(CHP Yedinci Kurultayı, 1948.)
Laiklik Din Düşmanlığı Değildir
Cemil Sait Barlas yine aynı kurultayda şunları söyleyecektir:
“Arkadaşlar; bizim laiklik teşkilatımız asla din düşmanlığı ile başlamamıştır. Bütün memleketlerde laiklik din düşmanlığı ile başlar. Bizde böyle bir şey var mıdır? Fevzi Çakmak Ku’an okurken hangimiz ona fena gözle baktı? Mustafa Abdülhalik Renda, bir bakan olduğu halde, namaz kılarken ona hangimiz yan baktı? (Bravo sesleri)”
(CHP Yedinci Kurultayı, 1948.)
Evet, fikir adamı eksikliğini hala hissediyoruz. İnönü’nün 1948’de yaptığını bugünün şartlarında yeniden yapabilecek CHP’li siyasetçilerin eksikliğini de… CHP’liler bağırıp çağırmayı ve yolsuzluk soruşturmalarına karşı eylem yapmayı bırakarak biraz kendi tarihlerine ve dünyadaki gelişmelere bakabilseler içine girdikleri çıkmaz sokaktan çıkabilecekler…
Devamını Oku
15 Aralık 2025 Pazartesi - 11:46
Devamını Oku
14 Aralık 2025 Pazar - 10:46
Devamını Oku
13 Aralık 2025 Cumartesi - 08:55