
Atatürk esas olarak İsmet İnönü eliyle hükümet üzerinden asker ve sivil bürokraside, fırka üzerinden TBMM'nde yeniden yapılanmayı gerçekleştirmektedir.
Son Güncelleme: 02 Kasım 2025 Pazar - 07:00 | GDH Haber
TBMM II. döneminde İstanbul mebusu seçilen Rauf Bey, 29 Ekim 1923'te cumhuriyetin ilan edilmesi üzerine, İstanbul'da 1 Kasım 1923 tarihli Vatan ve Tevhid-i Efkâr gazetelerine daha sonra çok tartışılacak bir demeç vermiştir. Rauf Bey kendisinin Halk Fırkası Genel Kurulu'nca ikinci reisliğe seçilmesinden rahatsız olan hükümetin istifası üzerine, Cumhuriyete giden rejim krizinin başladığı iddiasını reddederek, arkadaşlarıyla ve bilhassa hükümetin tabiî reisi olan Gazi Paşa'yla yakın ilişkilerinden bahsetmiştir. Rauf Bey, meseleyi cumhuriyet kelimesi üzerinden mütalaa etmek yerine millî hakimiyetin en iyi gerçekleşebileceği hükümet şeklini aramanın daha doğru olacağını söyleyerek, Mutlakıyet idaresinin hak ve salahiyeti Allah'tan aldığı iddiasını ağır bir şekilde eleştirmiştir. Mutlakıyetin yarattığı kötülükleri önlemek için Avrupa'da ortaya çıkan ve milletin kendi idaresini almaya yönelik hareketler sonucu Türkiye'de de uygulanan meşrutiyet idaresi, dış düşmanların baskıları ve padişahın irticayı kışkırtmasıyla başarısız olmuştur. Orbay, Meclis'i feshinden dolayı Vahdettin'i ağır bir şekilde suçlar ("Rauf Bey'in Vatan Gazetesine Demeci 1 Kasım 1923").
Millet bu durum karşısında "saltanat-ı ferdiye" yolundan ayrılarak işi kendi ele almış, hakimiyeti kayıtsız şartsız kullanacak "müessisan" TBMM'ni kurmuştur. Orbay'a göre bu hükümet şekli en doğru idare tarzıdır. Kuvvetini yalnız milletten alır ve başka hiçbir kuvvetten etkilenmez. Orbay, İttihat ve Terakki’nin siyasî sorumluluğu olmayan Merkez-i Umumisi ve Meclis olmadığı zamanlarda çıkarılan kanun-ı muvakkatler eliyle memleketin idare edilmesi gibi kötü tecrübeler yaşandığını, hatta Birinci Dünya Savaşı'na Meclisin ve milletin haberi olmadan birkaç kişinin emrivakisiyle girildiğinin söylendiğini hatırlatarak şu uyarıyı yapar:
"Bu esaslar bâki kaldıktan sonra isim tebeddülü, hedefi ve gayeyi ihlâl veya tahvil eder zannında değilim. Bundan başka geçmiş bir tarz-ı hükümetin yerine kaim olan yeni tarzın makbul ve payidar olabilmesi ancak bir şartla kabildir. O da gideni arattırmayacak surette halkın ekseriyet-i kahiresinin arzularına muvafık, saadetlerini müemmen, şeref ve istiklâl-i vatanı mahfuz bulundurduğunu göstermek ve isbat eylemekledir. Aksi takdirde isim değiştirmekle veya üst tabakada şekil tebdili ile hakiki ihtiyaçların tatmin edilmiş olacağını zannetmek, ale'l-husus en yakın bir mazide gördüğümüz en acı tecrübelerden sonra hata-yı fâhiş olur.” (CHP Grup Tutanakları, 1923-1924, 2002: 27)
Orbay, kamuoyunda yeterince tartışılmadan bir günde cumhuriyetin ilan edilmesinin halkta, "gayr-i mesul zevat tarafından tertip edilen bir şeklin emr-i vaki halinde ihdas edildiği fikri ve endişesi"nin hasıl olduğuna işaret ediyor. Milletin henüz kendi kaderini idare edecek ehliyette olmadığı ve o yüzden "hürriyet-i mutlakaya" layık olmadığı şeklindeki iddiaları eleştirerek, milletin en son Millî Mücadelede rüştünü ispat ettiğini hatırlatır.
Bu beyanat üzerine 22 Kasım 1923'te toplanan Halk Fırkası Grubu'nda açılan müzakerede, Rauf Bey cumhuriyetin ilan tarzına itiraz ederek cumhuriyeti zaafa uğratmakla itham edilmiştir. Rauf Bey, ısrarla kendisine yöneltilen muhalif bir fırka kurup kurmayacağı sorusunu, henüz Lozan Barış Antlaşmasının taraf ülkelerin Meclisleri'nde kabul edilmediği, Musul ve Güney Kürdistan meselesinin hallolmadığı gerekçesiyle bir "zehir" olan fırkanın kurulmasının bu dönemde yanlış olacağı şeklinde cevaplandırmış; Başvekil İsmet Paşa'nın eğer Halk Fırkası'nda kalmak istiyorsa beyanatını tekzip etmesi şartını reddederek toplantıyı terketmiştir. Müzakerelerde ortaya çıkan önemli bir farklılık, Teşkilat-ı Esasiye, kanunlar ve Halk Fırkası umdeleri arasında Hilafete yönelik bir menfi tavrın olmadığını belirten Rauf Bey'e mukabil, özellikle İsmet Paşa'nın Hilafet aleyhinde konuşmasıdır.
Atatürk, Nutuk'ta Rauf Bey'in bu beyanatını eleştirerek, rahatsızlığın asıl sebebinin devlet başkanlığı makamını "Reisicumhur"un işgal etmesi nedeniyle halifeye böyle bir makam vermeyi düşünenlerin başarısızlığı olarak açıklar. Burada daha önemli olan nokta, Millî Mücadelede ortaya çıkan iktidar yapısının yla dönüşmeye başlamasıdır. Artık Müşir (Mareşal) ve Gazi unvanlarına sahip olan Mustafa Kemal, Millî Mücadelenin muzaffer lideri olarak iktidar hiyerarşisini kendi tayin ettiği şekilde teşekkül ettirmektedir. Bu durum ise, Millî Mücadelenin hazırlanmasında ve yönetilmesinde başlangıçtan itibaren kıdem ve hissesi olduğu için zafer sonrasındaki iktidar bölüşümünde de konumlarını devam ettirmek isteyen Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Kâzım Karabekir ve Refet Bele gibi isimleri rahatsız etmektedir. Atatürk esas olarak İsmet İnönü eliyle hükümet üzerinden asker ve sivil bürokraside, fırka üzerinden TBMM'nde yeniden yapılanmayı gerçekleştirmektedir. Rauf Bey'in beyanatı üzerine, Halk Fırkası Grubu'nda gerçekleşen müzakerede İsmet İnönü'nün ifade ettiği kuvvetli hükümet arzusu, sivil ve asker bürokratların hiyerarşiye riayet etmesi ve bilhassa komutanların siyasetten uzaklaşması istikametindeki kanun teklifi hazırlığından bahsetmesi bu bakımdan manidardır. Rauf Bey ve arkadaşları ise, bu dışlanmanın ve üzerlerine yönelen şüphenin farkında olarak kendilerine hareket alanı sağlayacak zemini muhafaza etmeye çalışmaktadırlar. Bu iki farklı görüş arasında bir uzlaşma noktası bulunmayınca Halk Fırkası içinden ayrılmak zorunda kalan bu grup, TpCF'nı kurmak zorunda kalacaktır. Ancak Atatürk, Fethi Okyar gibi mutedil bir başbakanla yola devam ederek hükümet düzeyinde yumuşama işareti verse de TBMM'deki asıl gücünü teşkil eden Halk Fırkası'nı İsmet Paşa marifetiyle "parti disiplini" altına almıştır.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını Kuruluşu
Bu süreç içerisinde 9 Kasım 1924'te Halk Fırkasından ayrılan Orbay ve arkadaşları, 17 Kasım 1924'te TpCF’nın kurucuları arasında yer almış, Orbay Fırkanın ikinci başkanlarından biri olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci fırkası ve ilk muhalefet fırkası olarak kurulan TpCF, konumu itibarıyla ve Mustafa Kemal Paşa'nın şahsî iktidarına ve onun etrafında oluşan küçük burjuva radikalizmine karşı çıkması itibarıyla "muhafazakâr" bir pozisyondadır. TpCF programı itibarıyla liberal ve demokrat olarak değerlendirilebilir. Lâkin, şâyet Atatürk tarafından dışlanmayarak istedikleri iktidar modelinde zamanın tek partisi Halk Fırkası içinde yer almış olsalardı, hangi programa hizmet ederlerdi sorusuna tereddütsüz bir şekilde ‘TpCF'nin sahip olduğu programın benzerine’ cevabını vermek pek mümkün görünmemektedir.
Orbay, TpCF'nın Şeyh Sait isyanıyla ilişkilendirilerek hükümet tarafından 3 Haziran 1925'te kapatılmasından sonra, bağımsız mebus olarak görevine devam etmiştir. 12 Mayıs 1926'da 43 gün izinle gittiği Avrupa'dayken, İzmir suikasti olarak bilinen Atatürk'e yönelik suikast davasında İstiklâl Mahkemesi'nce yargılanarak, 26 Ağustos 1926'da 10 yıl kalebentliğe mahkûm edilmiştir. Kararın 3 Aralık 1926'da TBMM'de okunmasıyla mebusluğu sona eren Orbay yurda dönmemiştir.
Devamını Oku
09 Kasım 2025 Pazar - 23:14
Devamını Oku
08 Kasım 2025 Cumartesi - 07:00
Devamını Oku
01 Kasım 2025 Cumartesi - 07:00