
Muğla’ya yapılan bir yolculuk, sadece bir seyahat değil; inanç, tahammül ve zamanın nasıl değiştiğine dair bir tefekkür vesilesi oldu. Datça Aktur’daki küçük bir mescidin hikâyesi, aslında Türkiye’nin bitmeyen tartışmasını yeniden hatırlatıyor.
Son Güncelleme: 12 Ekim 2025 Pazar - 14:06 | GDH Haber
B. Bir vesileyle, çok kıymetli bir yol arkadaşıyla Muğla’ya geldim. Bendenizi zenginleştiren ve değişik şeyleri tefekkür etmeye vesile olan bir seyahat oldu. Ayaşlı Muallim Şakir Bey merhumdan bahsettik; onun düşündüm redifli şiirini konuştuk bir parça.
Maalesef merhum dehası sebebiyle gündelik hayata imtizaç eden bir karakter olmadığı için yazmış olduğu şiirlerin pek çoğunu hal-i hayatında taş bir yapı bizzat imha etmiş. Fakat Google’a sorarsanız birkaç mısraına rast gelebilirsiniz bu şiirin.
Akşam namazlarından sonra Sure-i Mülk’ü okurken ben de sık sık “tekadü temeyyezü minel ğayz” ayetini düşünürüm. “Cehennem öfkesinden çatlayacak gibi olur” diyor Allah. “Ya Rahmaneddünya ve Rahimel Ahirah, bu kadar da olacak mı hakikaten diye gelir aklıma. Sonra derim ki “madem Allah demiş öyleyse olacak”.
Cuma namazına Datça Aktur‘da bulunan Kovanlık Camii’nde kıldık. Cami dedimse gözünüzün önüne kubbeli taş bir yapı gelmesin. Aktur’da orman Genel Müdürlüğü’nün kamp arazisi içinde camlar arasında ahşaptan yapılmış bir kulübe bu cami. 1970’li yılların ilk yarısında dönemin Muğla valisi, meşhur Kemalist Özer Türk tarafından kurulan bu site, dönemin yüksek Türk bürokrasisine sayfiye olanı sağlamak için düşünülmüş.
Özer Türk, Kuşadası kaymakamlığı sırasında, Ada’nın yerel halkına karşı sergilediği tutumla hatırlanıyor. Köylü kadınların ihramlarını yırttığı Kuşadası’nın yerlileri tarafından rivayet ediliyor. Böyle bir kimse tarafından belli bir hayat tarzı için inşa edilmiş Aktur.
Neticede Özer Türk de ölmüş, heykeli Aktur’un merkezinde Atatürk heykelinin karşısında duruyor. İçinde pazar yeri var, market var, restoranlar var, fırın var Aktur’un velakin tek bir mescit yok, ezan yok, Cuma-Bayram yok. Çok arzu eden atlayıp arabasına civardaki köylerden birine camiye gidebilir.
Bu eksikliği hisseden bölgenin hayır himmet sahibi sakinleri bir mescit yapılması için önayak olmuşlar. Neticede mescit orman Genel Müdürlüğü’nü arazisine inşaa edilmiş. Yazın 100 küsür kişi mevsim dışında ise 20-30 kişi cuma namazı eda ediyor bu mescitte. Bu arada mescidin İnşaatı hala tam olarak bitmemiş şadırvan ve çevre düzenlemesinin inşası devam ediyor.
Namaz çıkışı mescit inşaatında çalışan beylerle sohbet ettik. Sık sık saldırıya uğradıklarından, sözlü tacize maruz kaldıklarından yakında 50 yaşlarında bir bey. 70-80 yaşlarında kokonalar türlü hakaretler etmişler geçtiğimiz günlerde.
“Biz işçiyiz konuyla ne alakamız var hanımefendi?” dese de kar etmemiş. İçlerinden birisi işi daha ileri taşımış, 55-60 yaşlarında bir kadın mescidi basmış, hakaretler etmiş ve “üç sene sonra burayı meyhane yapacağız” diye öfkeden titreyerek çekmiş gitmiş.
Bölge sakinleri de benzer yaşanmışlıkları tahkiye ediyor. Doğrusu ne çok şaşırdım ne de ağzım açık dinledim. Beklenmedik şey değil memleketimizde.
Özellikle kendisine laik olarak tanımlayanlar tarafından yaygın şekilde kullanılan bir argümandır “hayat tarzımızı koruma endişesi içinde olduğumuz için agresifiz” sözü.
Öncelikle bu katiyen ve apaçık bir yalandır. Sizler laik olduğunuz için agresifsiniz; zira Laicite agresif bir ideoloji, bir inanç sistemidir. Tahammül edilemez bir üstlencilikle inanç sahiplerini ve inanç gruplarını dönüştürmeyi ve terbiye etmeyi amaçlar; kendi inanmama özgürlüğünü talep etmez, başkalarının inancını da hor görür ve inanmamasını, illa inanacaksa da bu inanca hiçbir şekilde şahit olmamaklığını talep eder.
Malumunuz, bizler bunların Cemaziyelevvelini biliriz. Sistem bütün baskı mekanizmalarıyla ellerindeyken de böylelerdi, eski ceberrutluklarına teşne idareler yokken de böyleler. Bu sebeple anlamsız argümanlar dinlemek yerine hadisenin hakikatinden dem vuralım.
Çok endişeli iken de hiçbir endişeye mahal yokken de agresifler zira zihinlerini şekillendiren, iman kodeksleri haline gelmiş olan laicite bizatihi böyle bir şeydir.
Tabi ben bu hikayeleri dinledikten sonra ister istemez düşündüm, üç seneye kim öyle kim kala dedim. Özer Türk’ün de imamın kayğına bindiği dünyada, cami meyhane yapmak isteyen teyze de bir gün o kayığa binecek. Kim bilir bu mukarrer kader belki de önümüzdeki üç yıl içinde gerçekleşecek.
Bu arada üç yılda değişen sebebini zannederim hepiniz anlamışsınızdır, her seçim kendinden sonraki seçimin öncesidir malum. Üç sene sonra CHP iktidara gelecek ve Kovanlık Camii meyhane olacak.
Arzu edilen şey bu. Bir zamanlar Selçuklu’dan Osmanlı’dan münevver camilere neler yaptıklarını bilmiyor değiliz. Eskiden “o yaşananlar dönemin gerekleriydi ve bir hataydı” derlerdi şimdiler ise “öyle bir şey hiçbir zaman olmadı yalan söylüyorsunuz” diyorlar.
Dönemin tanıkları bir bir terk-i dünya ettikçe böyle bir konfor sahası açıldı önlerine elbette. Zihinlerinin içinde hâlâ meyhaneye dönüştürülecek camiler olan bir kitleden, bir dünya görüşünden bahsettiğimizi sık sık hatırlamalıyız. Derdi özgürlüğü değil, sizin özgürlük alanına sahip olmamanız.
İşte ben de Ayaşlı Muallim Şakir’in düşündüm redifli şiiri ile başlayıp, tekadü temeyyezü minel ğayz ayetini tefekkür ettikçe karşıma aynı sonuç çıktı. Öğle akşamları iki duble atıp “Allah affetsin” diyen yurdum insanını muhatap almıyordur muhtemelen o öfke.
O öfke vücudundaki her bir sinapsı esir almış öfkesiyle, Tanrı’ya ve tanrının yolunu izlediğini iddia eden insanlara afkuran mücessem nefretleri muhatap alıyordur. Allahu âlem bissavab. Ne olacağını bir gün hepimiz göreceğiz. Biz de göreceğiz, Özer Türk de görecek, bir gün camide demlenmeyi hayal eden kadın da görecek. Hafazanallah.
Devamını Oku
13 Kasım 2025 Perşembe - 13:05
Devamını Oku
20 Ekim 2025 Pazartesi - 09:30
Devamını Oku
04 Ekim 2025 Cumartesi - 07:00