
Neticede politik bir makam olan Papalık, özellikle ikinci Dünya Savaşı sonrası tahta çıkan isimlere dikkat edildiğinde, devrin politik paradigmasına hizmet edecek kimselerin tahta çıktığı bir yer olmuştur.
Son Güncelleme: 23 Nisan 2025 Çarşamba - 17:34 | GDH Haber
B. Papa’nın vefatı vesilesiyle serimize ara vererek müteveffa Papa’yı ve bundan sonraki süreci yorumlamak durumundayız.
Her ne kadar bir Arjantinli olarak, (8. asırda yaşamış Suriyeli III. Gregorius istisna olmak üzere) Avrupa kıtası dışında doğmuş ilk Papa olarak tarihe geçse de, Jorge Mario Bergoglio İtalyan papalar geleneğinin bir temsilcisidir.
Polonyalı ve Alman papalar akabinde tahta geçen Bergoglio, papalık ismi olarak Franziskus’u seçmesi ve cizvit oluşu ile de tarihe geçmiştir. Bir Papa olarak uzun sayılabilecek taht sürecinde genel olarak tartışmaların uzağında kalmış olan II. Johannes Paul’den sonra tahta geçmiş olan Ratzinger (XI. Benediktus) çok tartışılan bir Papa olarak tarihe geçmişti.
Benediktus akabinde tahta geçen Bergoglio, yumuşak tabiatı ve sevecen imajıyla Ratzinger döneminde yıpranan papalık imajını yeniden düzeltecek bir figür olarak düşünülmüştü. Bu kısmen doğru bir algııydı fakat Ratzinger‘in takipçileri, yani Kilise’nin muhafazakar elitleri yeni Papa’yı tartışmaların odağına çekmekte başarılı oldu. Muhafazakar Kilise tarafından desteklenip dünyada sevilmeyen bir Papa olan XVI.
Benediktus’un aksine Franziskus dünyada sevilen ancak Kilise içinde çok sert eleştirilere maruz kalan bir papa oldu. Pekçok konuda tarihe geçen Franziskus, kendisine muhtıra verilerek tahttan feragat etmesi istenilen ilk papa olarak da tarihe geçti. Sadelik ve fakirliği öven Assisili Franziskus’un (okurlarımızın bir kısmı bu ismi, Kazancakis’in meşhur romanı ‘Allahın Garibi’nden hatırlayacaktır) ismini kendine papalık ismi olarak tercih eden ilk Papa olmasıyla Bergoglio, henüz tahta oturur oturmaz bütün kiliseye mesajını vermişti. Akabinde yaptığı pek çok konuşmada, Kilise mensuplarının lükse ve şatafata olan düşkünlüğünü eleştirmiş, rahiplerin pahalı arabalara binmesini yargılamıştı.
Bu tutumu sonrası Bergoglio’nun Cemaziyelevveli ilginç biçimde gündeme getirilmiş, askeri cunta sırasında Arjantin’de cuntacılarla iş birliği yaptığı eleştirileri kamuoyunu bir süre meşgul etmiştir. Kilise tarafından Avrupa’nın manevi koruyucusu ilan edilen Nursialı Aziz Benediktus’un adını kendine papalık ismi olarak belirlemiş olan Ratzinger, ne kadar kilisenin muhafazakar tonlarına hitap etmişse, fakirlerin koruyucusu olan Assisili Aziz Franziskus’un adını tercih eden Bergoglio da aynı oranda muhafazakar kitleyi rahatsız etmiştir.
Her ne kadar kürtaj, eşcinsellik, kadınların ruhban sınıfında yer alması gibi konularda muhafazakar söylemden sapmamış olsa da Franziskus, özellikle boşanma konusunda sergilediği yenilikçi tutumla muhafazakarların tepkisini çekmiştir. Bir cemaat dini olan Katolisizm, en ufak cemaat yapısı kabul edilen ve yedi Sakrament‘ten birisi olarak nikah ile tesis edilen evliliğin sonlandırılması hadisesine asırlardan beridir çok sert karşı çıkmakta, bu tutumunu büyük bedeller uğruna değiştirmemektedir.
Hatta Anglikan Kilisesi’nin Katolik Kilisesi’nden kopması ve İngiltere’nin katolik dünyası dışında kalması dahi kilisenin boşanma konusundaki bu uzlaşmaz tutumu sebebiyledir. Böyle bir yapı içinde Papa Franziskus tarihte ilk defa olarak boşanmış ve boşandıktan sonra yeniden evlenmişler için kilise kutsamasını (daha teknik bir izahla Efharisti) mümkün kılmıştır. Bu muhafazakar ruhbanlar için kabul edilemez bir gelişmedir.
İkinci büyük hadise ise, Avrupa’ya yönelen göçmen dalgasına karşı Papa’nın kucaklayıcı tutumu olmuştur. Kilisenin fakirlerin evi olduğu, bu sebeple herhangi bir yere sığınmacı olarak gelen insanların hangi inançtan olursa olsun kiliselerde ve kiliselere ait sosyal kurumlarda misafir edilmesinin bir Hristiyan vazifesi olduğu çağrısını yapan Papa, Szeged Piskoposu Lazslo başta olmak üzere pekçok kilise ileri geleni tarafından sert biçimde eleştirilmiştir.
Lazslo bu eleştiriler esnasında o kadar ileri gitmiştir ki, Papa’ya “Ne söylediğini bilmeyen bir kimse” şeklinde hakaret dahi etmiştir. Sığınmacıları kucaklamaya yönelik çağrısı Papa’yı sadece kilise içinde değil batı siyasetinde de tartışılır hali getirmiştir. İtalya başbakan yardımcısı Salvini, Amerikan Başkanı Trump, Macaristan başbakanı Viktor Orban gibi politikacılar basın üzerinden açıkça Papa’yı hedef almıştır.
Fakat bütün bunlar arasında Papa’yı en fazla hedef haline getiren şey şüphesiz kilise içindeki taciz ve tecavüz skandallarına karşı takındığı tutum olmuştur. Hakkında taciz iddiası bulunan ruhbanlara karşı hiçbir surette koruyucu bir tutum ortaya koymayan Papa, Kilise’nin yüzyıllardır başına bela olan bu sorunla sert biçimde yüzleşmiştir.
Kilise içindeki muhafazakarlar, taciz iddialarıyla bu kadar sert şekilde hesaplaşan Papa’nın Kilise içi eşcinsellikle yeteri kadar mücadele etmeyişini ikiyüzlülük olarak değerlendirmiştir.
Neticede politik bir makam olan Papalık, özellikle ikinci Dünya Savaşı sonrası tahta çıkan isimlere dikkat edildiğinde, devrin politik paradigmasına hizmet edecek kimselerin tahta çıktığı bir yer olmuştur. XXIII. Johannes, II. Dünya Savaşı’nın yol açtığı kargaşayı izale etmek üzere tahta oturmuştu. II. Johannes Paul, Polonya’dan başlayarak Doğu Bloku’nun yıkılmasına gayret etti.
Onun halefi Ratzinger, 11 Eylül’ün papası oldu; dinlerin ve kültürlerin çatışmasını daha da şiddetlendirecek politikalar ortaya koydu, bunun bedeli olarak da kilisenin dünyadaki imajını sevimsiz hale getirdi. Muhafazakâr Kilise’nin bedeli dünyada sevimsiz Kilise olmuştur.
Bu sevimsizliği izale etmek yolunda Franziskus’un ödediği bedel ise, Kilise tarihinin modern zamanlarında, “Çatı” altında en çok tartışılan Papa olmak olmuştur.
Katolik Kilisesi’nin yakın zamanda siyahi yahut çekik gözlü bir lideri olması gerektiği olur yaklaşık yirmi yıldır kamuoyunda yüksek sesle tartışılan bir husus.
Bunun küreselleşen dünyanın bir gerekliliği olduğu tezini savunanlar doğu bloku sonrası sıranın Çin’e geldiği bu sebeple Asyalı bir Papa’nın önemli bir sembol olacağı yahut Avrosentrik imajlı Kilise’nin siyahi bir papayla bu imajını düzelteceğini iddia ediyorlar.
Tam da Trump’ın eski tip küreselleşmeye karşı savaş açtığı ve geleneksel kurumların kendisini takip ettiği bir ortamda ilginç bir boy ölçmesine sahne olacak Vatikan’daki Konklave. Seçilen Papa, Trump’a ve dünyaya bir mesaj olacak. Turckson’un en güçlü aday olduğunu iddia edenler hayal kırıklığına uğrayabilir. Bu da bir öngörü olarak kayıtta dursun.
Devamını Oku
12 Aralık 2025 Cuma - 02:14
Devamını Oku
13 Kasım 2025 Perşembe - 13:05
Devamını Oku
20 Ekim 2025 Pazartesi - 09:30