
Grönland, Kanada ve Panama konuşuladursun, Trump’ın yeni dünya dayatmasına karşı en büyük direnç Avrupa’dan yükselecek.
Son Güncelleme: 14 Mart 2025 Cuma - 09:08 | GDH Haber
ABD Başkanı Donald Trump - AA
Amerikan Başkanı Trump henüz koltuğunda 50. günü tamamlamışken tüm dünyaya yeni bir dünya düzeni dayatıyor.
Dünyaya 20. yüzyılın getirdiği modern bakışın dışında kolonyalizm döneminden kalma bir nazarla bakan Trump, postmodern yeni bir sömürü düzenini oluşturmak ve tahkim etmek istiyor.
Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını Amerika’nın çıkarına uygun şekilde paylaşacak ve bu uğurda gerekirse kendisine rakip gördüğü Çin başta olmak üzere Rusya ve Avrupa ile de mücadeleye girmekten kaçınmayacak yeni bir düzen kuruyor. Başarılı olup olamayacağı yakın vadede belli olacak.
Çok uzun uzadıya devam edecek bir süreç değil bu. Böyle bir yola girilecekse ve bu konuda başarılı olabilecek kadar güçlü bir duruş sergileyecekse Amerika, bunun alâmetlerini uzun vadede değil kısa vadede göreceğiz.
Meşrutiyetini Aristoteles’in Politika kitabında vurguladığı bir kabulden alan bu yaklaşım, dünya üzerinde özgür ve efendi milletlerin olabileceğini, buna karşın varlık itibariyle doğuştan köle olan milletlerin de var olması gerektiğini varsaymaktadır.
Efendi milletler, köle milletleri sadece ülkelerinde sömürmekle kalmaz, aynı zamanda buradan devşirdikleri kölelerle kendi toplumsal hayatlarını da yaşanabilir kılarlar.
Aslında hiç de yabancısı olmadığımız bir durum bu. Ancak bunun bir söylem olarak ortaya konması, II. Dünya Savaşı sonrası Amerika’nın dünyaya sunduğu resimle tevil edilir gibi değil. Zira Pax Amerikana, dünya milletlerinin Amerika’ya hegemonyal olarak bağlanması esasından hareket eder.
Yani Amerika bu resimde, içsel olarak herkesin kendisinden gördüğü ve üstünlüğünü kabul ettiği, dünya üzerinde kötülere karşı başarısını temenni ettiği bir özgürlükler ülkesi rolünü oynamalıdır.
Hollywood bu hikâyeyi anlatır, Mcdonaldslaşma herkese Amerikan hayat tarzına yakın bir hayat yaşamayı ideal kılar. Oysa yemin töreninden sonra Trump’ın ortaya koyduğu yeni dünya resmi hiç de böyle bir içsel bağlılığı teklif etmemektedir.
Madem Amerika’nın bir şeye ihtiyacı vardır, siz bunu bir şekilde vermek zorundasınızdır; zira Amerika’ya müteşekkir olmalı, ona olan şükranınızı bir şekilde ortaya koymalısınızdır. Sadece Zelenski’nin başına Beyaz Saray’da gelenlerden dolayı böyle bir çıkarım yapmıyoruz.
Avrupa’ya ve Orta Doğu’ya yönelik ortaya koyduğu arrogant yaklaşım, sürekli bir minnet telkini ve bu minnetin maddi karşılığının talebi, Trump’ı dünyadan tahsil etme niyetinde olduğu faturaları güç kullanmadan, postmodern baskı mekanizmalarıyla elde edeceği yeni bir sürece sokuyor. İşte yakın vadede mümkün olup olmayacağını göreceğimizi öne sürdüğümüz olanak tam olarak budur.
Bu vulgar yaklaşım Suudi Arabistan gibi ülkelerden bir şekilde hemen karşılık gördü. Bu anlaşılmayacak bir şey değil; zira Suudi Arabistan 2030 Vizyonu adını verdiği ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın önderliğinde ortaya koyduğu proje ile yeni bir imaj sahibi olmayı hedefliyor.
Projenin temel hedefi, geleneksel Vehhabi devleti uygulamalarından uzak, daha seküler bir devlet pratiği ile şimdiye kadar dünyada yaygınlaşmış olan radikal Selefizmle yan yana görüntüsünü dönüştürmek.
Amerika bu imaj dönüşümü için ilk etapta 600 milyar dolarlık, adını yatırım koyduğu bir haraç talep etti ve bu Suudi Arabistan tarafından kabul gördü. Buna karşın benzer tehditlerin özellikle Avrupa’dan yana kolay kabul edilebileceğini varsaymak oldukça güç.
İkinci Dünya Savaşı sonrası neredeyse tamamen silahsızlandırdığı, tarihten gelen savaşçı özelliklerinden bir şekilde arınmasını sağladığı Avrupa’nın güvenliğini tek başına üstleneceğini beyan eden Amerika; İngiltere ve Fransa haricinde savunma kabiliyeti oldukça kısıtlı olan bu kıtaya şimdilerde savunma tehdidi ile yaklaşıyor.
Trump’ın Putin ile Ukrayna sürecinde ve sonrasında paralel politikalar izleyeceğine yönelik ortaya atılan öngörüler, bu tabloda oldukça mantıklı bir hal alıyor. Rusya tehdidi, savunması zayıf Avrupa ve Avrupa’dan bu müphem tehdit sebebiyle sürekli talepte bulunan Amerika… İlk meyvelerini elde etmesi muhtemel ülkelerden bir takım kazanımlar elde etti Trump.
Tüm bunların başında Polonya geliyor. Tarihsel olarak Rus tehdidini sürekli ensesinde hissetmiş olan bu halk, NATO şemsiyesinin kendisine fayda sağlamayamayacağını gördüğü anda farklı arayışlara giriyor.
İşte tam bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa Birliği'ne yönelik çağrıları daha da anlam kazanıyor. Türkiye ile sadece kendi çıkarlarına olacak bir savunma işbirliğini öneren Avrupa, Erdoğan’ın siyaset tarzının asla kabul etmeyeceği bir öneriyle karşısına çıkıyor.
Şüphesiz bu yaklaşımın en önemli sebebi, kendisini Aristo’nun “efendi milletler” sınıfında gören Avrupalı devletlerin, bir başka rolü kabul etmeyecek oluşu yatıyor.
Öte yandan bir değerler birliği olan AB’nin bu yeni paradigmada anlam kaybına uğrayacağını söylemek son derece mümkün. Çatışmasızlık ve potansiyelin mümkün mertebe paylaşılması esas ile kurulan birlik son derece idealist bir karaktere sahip. Oysa Trump’ın önerdiği yeni dünya böyle bir idealizmi açık şekilde reddediyor.
Mesele Grönland, Kanada ve Panama ekseninde konuşuladursun, Trump’ın yeni dünya dayatmasına karşı en büyük direnç öyle görülüyor ki Avrupa’dan yükselecek. Amerikan başkanının bu tehdit mekanizmasının işe yarayıp yaramayacağını bize Avrupa gösterecek.
Devamını Oku
12 Aralık 2025 Cuma - 02:14
Devamını Oku
13 Kasım 2025 Perşembe - 13:05
Devamını Oku
20 Ekim 2025 Pazartesi - 09:30