Foreign Affairs: Ortadoğu'nun yıkımında Batı'nın rolü

Savaş, yıkım ve yerinden edilmelerle sarsılan Ortadoğu nasıl normalleşebilir? Ortadoğu'nun yıkımında Batı'nın etkileri ve rolü ne?

Son Güncelleme: 24.05.2025 - 00:03

Abone Ol

Google News Logo
Foreign Affairs: Ortadoğu'nun yıkımında Batı'nın rolü

ABD'nin önde gelen yayın organlarından Foreign Affairs'de, Ortdoğu'da bitmeyen savaşların ve yıkımın geleceğinin ve bu gerçeklikteki Batı'nın rolünün değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Özellikle son 15 yılda Orta Doğu bölgesinin savaş, yıkım ve yerinden edilme ile ilgili gelişmeler ile sarsıldığı bir dönem yaşadığına dikkat çekilen analizde, Batı ülkelerinin bu yıkımlarda etkin rol üstlenirken, İran, Mısır ve Körfez ülkelerinin ise kendi çıkarlarına odaklanarak çatışmaları körüklediğine dikkat çekildi.

Analizde ayrıca, Gazze başta olmak üzere bölgenein geleceğine dair atılması gereken adımlar hakkında değerlendirmeler yer verildi.

İşte Foreign Affairs'de yayınlanan analiz:

Özellikle son 15 yılda Orta Doğu; savaş, yıkım ve yerinden edilme ile ilgili gelişmeler ile sarsıldı.

Gazze, Lübnan, Libya, Sudan, Suriye ve Yemen'deki çatışmalarda yüz binlerce insan öldü ve milyonlarca insan yerinden oldu. Yaşanan şiddet; evleri, okulları, hastaneleri, yolları ve altyapıları yerle bir ederken eğitim, sağlık ve gelir alanlarındaki kazanımları da neredeyse tamamen ortadan kaldırdı.

Gazze'deki savaş ise özellikle bölgenin durumunun simgesi haline geldi.

Dünya Bankası ve BM kuruluşları Orta Doğu'yu yeniden inşa etmenin ve yeterli insani yardım sağlamanın 650 milyar dolardan fazlasına mal olacağına dair raporlar yayınlarken, BM Kalkınma Programı, sadece Gazze'nin yeniden inşası için en az 50 ila 70 milyar dolar ihtiyaç olduğunu tahmin ediyor.

Bu paramparça olan ülkelere, insani ve altyapı yardımı sağlanması, özellikle yakın vadede milyonlarca insanın hayatta kalması açısından kritik önem taşıyor.

Ancak Washington başta olmak üzere, bu savaşların müsebbibi olan birçok Batılı ülkenin dış yardım ve insani yardımları kısıtlaması, bu ülkelerdeki durumu daha da endişe verici boyutlara ulaştırıyor.

Bölgenin aktörleri

Bölgenin en güçlü aktörleri ise şüphesiz olarak bu gerçekliği biliyor.

İran, Mısır ve Körfez ülkeleri, bögledeki çatışmanın temel nedenlerini ele almadan, sadece bölgeyi kendi isteklerine göre şekillendirmek için bir strateji izliyor ve görünen o ki bu konuda da başarısız oldular.

Bu ülkeler, barış ve insanların refahı yerine, onyıllardır sadece kendi güvenliklerine ve nufuz alanlarına odaklandılar. Ancak bu hedefleri konusunda bir bir sonuç elde edemediler.

Sorunların ortaya konulması

1945 yılında Avrupa harabeye dönmüş, altı yıl süren savaşta on milyonlarca insan öldürülmüş ve milyonlarca insan evlerinden sürülmüştü.

Kıtanın en müreffeh şehirlerinin çoğu bombalarla tamamen yıkılmış ve altyapıları ortadan kaldırılmıştı.

Bunun üzerine o dönemde, ABD Dışişleri Bakanı George Marshall'ın Avrupa planı devreye sokuldu ve Avrupa halkları ve toplumları için devasa yardım paketlerini hayata geçirmeye başladı.

ABD bu plan doğrultusunda bölgeye 100 milyar doların üzerinde fon hazırladı. Ancak bu paranın bazı koşulları vardı. Yardım alanlar, diğer Avrupa devletleriyle ticaretin önündeki engelleri kaldırmak zorundaydı.

Bu ülkeler ayrıca Amerika Birleşik Devletleri'ne ihracatlarını arttıracak ve daha fazla Amerikan malı almalarını sağlayacak politikalar benimsemek zorunda olacaktı.

Yani amaç sadece Avrupa'nın evlerini, yollarını ve köprülerini yeniden inşa etmek değildi. Kıtayı ABD liderliğindeki liberal düzene bağımlı hale getirmekti.

Nitekim bu strateji işe yaradı. Marshall Planı fonlarının alıcıları, ABD liderliğindeki Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne katılarak kolektif savunma taahhüdünde bulundular.

Ve yeni dünya düzeni bu yaklaşım doğrultusunda, Avrupa'nın kalkınması ile birlikte Amerikan merkezli bir arenaya dönüştü.

Bu küresel örnek doğrultusunda bakıldığında, İran, İsrail, ABD ve Körfez ülkeleri, çatışmanın temel nedenlerini ele almadan bölgeyi kendi isteklerine göre şekillendirmek için on yıllarını harcadılar ve defalarca başarısız oldular.

Tüm bu aktörler bölgede insan haklarını yok sayan bir anlaış izleyerek, barış yerine sadece güvenlik aradılar ve üstünlük aradılar. Ancak görünen o ki ikisini de elde edemediler.

Gelinen noktada belli ki Orta Doğu'nun da artık “Marshall Planı” gibi bir plana ihtiyacı var. Ancak bu planın Trump'ın hayallerinde olduğu gibi Batı'dan gelmemesi gerektiği de aşikar.

Aktörler ne yapıyor?

İlk olarak Amerikan yaklaşımını ele alalım. Washington, daha iyi bir Orta Doğu'nun temellerinin, ABD'nin bölgedeki başlıca rakibi olan İran'ın zayıflatılmasına ve Çin'in etkisinin kırılmasına odaklıyor.

Washington Gazze'nin yeniden inşasına katkıda bulunmak istiyor ancak, bu planında İsrail'in soykırımını görmezden geliyor ve bu toprakların asıl sahibi olan Filistinlileri yok sayarak, aslında politikasının daha baştan başarısız olacağını ortaya koyuyor.

ABD ayrıca, fonların büyük ölçüde Arap ülkelerinden gelmesi gerektiğine inanıyor. Ancak bu konuda bu ülkelerin İsrail ile olan ilişkilerini yönetebilecek bir strateji üretemiyor.

Trump'ın hayalindeki Gazze, Filistinlilerden etnik olarak arındırılmış bir alan ve bunun ne siyasi ne de tarihi gerçekliği bulunmuyor.

Evet, bugün Orta Doğu'daki yıkımın boyutu 1945'teki Avrupa'ya benziyor. Ancak bu defa, ABD'nin o dönemde ortaya koyduğu “liderlik” bu defa kesinlikle kabul bulmuyor.

Zira; Ortadoğu'nun en radikal ve yıkıcı aktörü olan ve artık soykırımcı bir ülke, bir terör devleti olarak tarihe geçen İsrail'i savunmaya odaklanan bir ABD'nin bölgedeki tüm aktörler tarafından kabul görmesi imkansız görünüyor.

Adalet yoksa barış da yok

Tüm bu dengeler ışığında, gürülen en büyük gerçeklik, Orta Doğu'da çatışmaları sona erdirmek ya da kaybedilenleri yeniden inşa etmek için herkese uyan tek bir yaklaşımın olmadığı.

Savaşlar ve Batı eksenli saldırılar edeni ile kaosa sürüklenen; Gazze, Lübnan, Libya, Sudan, Suriye ve Yemen'deki tüm halklar, sadece kendi geleceklerini belirleyecekleri adaletli bir gerçeklik istiyor.

Devletlerin yeniden inşası, yerinden edilmiş insanların güvenli bir şekilde geri dönüşlerinin sağlanması ve yerle bir olmuş şehirlerin onarılması için bölgenin kendi dinamiklerini hayata geçirmesi ve dış müdahaleleri artık gerisinde bırakması gerekiyor.

Çünkü görünen o ki; Batılı güçler ve İsrail, asla kendi çıkarlarını ve modern sömürü yaklaşımlarını bir kenara bırakıp bölgenin kalkınmasına odaklanmayacak.

İnsanların hayatlarını yeniden inşaa etmesinin, evlerini, işlerini ve okullarını gerçek anlamda yeniden inşa etmelerine yardımcı olabilecek tek şey, insanlığın doğduğu bu coğrafyanın, yeniden kendi dinamiklerine bırakılmasıdır.

GDH Digital'i sosyal medyadan takip edin!

etiketler
Ortadoğu
ABD
AB
İran
Körfez
Gazze
Savaş
Soykırım
İşgal
Loading Spinner