Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
Dengeli ve tarafsız politikası, ordusunun gücü, Karadeniz faktörü ve uluslararası anlaşmalar. Türkiye, Rusya ve Ukrayna arasındaki barış sürecinde kilit bir aktör olarak konumlanabilir.
Son Güncelleme: 01.12.2025 - 03:04
Brüksel merkezli düşünce kuruluşlarından Carnegie Endowment'de, Trump planı doğrultusunda hayata geçirilmey çalışılan Ukrayna'daki barış sürecinde, Türkiye'nin alacağı rolün değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin savaşın başından bu yana etkili bir tarafsızlık ve denge politikası yürüttüğüne dikkat çekilen analizde, Trump planının hayata geçirilmesi durumunda da Türkiye'nin ateşkesin desteklenmesi ve güvenlik garantilerinin sağlanmasında konusunda kilit bir aktör olarak konumlanabileceği belirtildi.
Analizde ayrıca; Rusya ve Ukrayna'nın dışında, gerek ABD gerekse de İngiltere ve Fransa gibi diğer aktörlerin, Türkiye'nin güçlü ordusu ve etkin politikasıyla, bu süreçte rol alması noktasında aynı fikirde olduğu belirtildi.
İşte Carnegie Endowment'de yayınlanan analiz:
Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını sona erdirmek için farklı seçenekler tartışılırken ve bir sonuç öngörmek neredeyse imkansızken, Türkiye ateşkesin desteklenmesi ve güvenlik garantilerinin sağlanmasında konusunda kilit bir aktör olarak iddiasını ortaya koyuyor.
Ancak Ankara'nın Kiev ve Moskova ile ilişkileri hem yardımcı hem de engel teşkil ediyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ukrayna için çok tartışılan güvenlik gücü konusunda Türkiye'yi, İngiltere ve Fransa ile birlikte potansiyel bir lider aktör olarak gösterdi ve;
“Barış anlaşması imzalandığında, NATO'nun doğu kanadındaki yaptığımız gibi, eğitim ve güvenlik operasyonları yürütmek üzere Ukrayna'da da İngiliz, Fransız ve Türk askerleri konuşlanabilir.”
ifadelerini kullandı.
Türkiye, ittifakın en büyük ikinci silahlı kuvvetlerine sahip. Ancak Ukrayna için belki de daha da önemlisi, Karadeniz'in bekçisi ve Odessa gibi limanlardan Ukrayna'nın deniz taşımacılığını ve ihracatını koruyabilecek neredeyse tek deniz kuvvetlerine sahip.
ABD Başkanı Donald Trump'ın, Rusya'yı kayırdığına dair yaygın bir kanı olan tartışmalı yirmi sekiz maddelik barış planı böyle bir dinamiği çoktan tetiklemiş olabilir.
Avrupalı liderler, Kanada ve Japonya ile birlikte, Johannesburg'daki G20 zirvesi sırasında, Washington'un güçlü tutumuna ve Moskova'nın buna zımni onayına aykırı olarak, planın ilk versiyonunda önemli değişiklikler yapılması çağrısında bulunan bir bildiri imzaladılar.
Türkiye'nin bu bildiriyi imzalamaması, Ankara'nın dengeleme politikasının devam ettiğini gösteriyor.
Ankara'nın düşüncesinin altında yatan üç faktör var.
İlk olarak katılım, Türkiye'nin önemli bir güvenlik sağlayıcı ve yetenekli ve istekli bir NATO müttefiki olduğunu göstermesine olanak tanıyacaktır.
Avrupalı ortaklar, ABD'nin kıtanın savunmasına gelecekteki taahhüdüyle ilgili sorularla boğuşurken ve kendi kapasitelerini artırmaya çalışırken, Türkiye bu çabalarda söz sahibi olmanın bir yolu olarak bu katılımı görüyor.
İkincisi, ülke savaşı sona erdirmede rol oynamaya yönelik hedefini sürdürmektedir.
Türkiye, Ukrayna'ya verdiği destekle övgü toplarken, Rusya ile olan ilişkileri nedeniyle şiddetli eleştirilere maruz kalmıştır. Bununla birlikte, her iki tarafla da kurduğu ilişkiler, 2022 Karadeniz Tahıl Girişimi ve çeşitli esir takasları dahil olmak üzere somut sonuçlar elde edilmesine yardımcı olmuştur.
Türk yetkililer, güvenlik gücüne katılımın, Ankara'nın olası bir çözümde daha geniş bir rol oynama kabiliyetini artırabileceğine inanmaktadır.
Son olarak, Karadeniz boyutu var. Türkiye, denizcilik alanındaki lider rolünü, bölgesel liderliğini korumak ve kıyı şeridi olmayan aktörlerin katılımını sınırlamak için kullanmak istiyor.
Bu hedef, Bulgaristan ve özellikle Romanya gibi diğer kıyı NATO müttefikleri tarafından paylaşılmıyor.
Avrupa liderliğindeki Ukrayna güvenlik gücü fikri, Fransa ve İngiltere'nin 2025'in başlarında ilk kez ortaya attığı günden bu yana gelişti. Ancak uygulanabilirliği konusunda soru işaretleri devam ediyor.
Savaştan önce, Ukrayna'nın tahıl ihracatının yaklaşık yüzde 90'ı Karadeniz üzerinden yapılıyordu, bu da bu ticaret yolunu sadece ülkenin ekonomik hayatta kalması ve savaş zamanında dayanıklılığı için değil, aynı zamanda küresel gıda güvenliği için de merkezi hale getiriyordu.
Kiev, Rusya'nın bunu bozma girişimlerine karşı şimdiye kadar büyük ölçüde etkili olmuştur. Bu kırılgan dengeyi korumak, güvence gücünün temel amacı olacaktır.
Coğrafya, doğrudan çıkarlar ve hukuki ve pratik hususlar, Karadeniz'deki üç NATO müttefiki olan Bulgaristan, Romanya ve Türkiye'yi bu rolü üstlenmek için doğal adaylar haline getirmektedir.
Bu ülkeler, Karadeniz'e giren ve çıkan askeri ve ticari gemilerin geçişini düzenleyen 1936 Montrö Sözleşmesi kapsamında kıyı devletleri dışındaki ülkelere uygulanan kısıtlamalara tabi değildir.
Ayrıca, bu üç ülke halihazırda yakın işbirliği içindedir ve 2024 yılında ortak bir mayın temizleme görev gücü oluşturmuştur.
Şu anda, bu görev gücünün yetki alanını denizyolu ulaşım hatlarının ve kritik altyapının korunmasını da kapsayacak şekilde genişletmeyi düşünmektedirler. Bu, açık deniz gaz sahalarını geliştirdikçe giderek artan bir endişe kaynağıdır.
Tüm bunlar, Türkiye'ye ek avantajlar da sağlıyor.
Birincisi, Montrö rejimi kapsamındaki yönetim yetkisi. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden birkaç gün sonra Ankara, sözleşmenin 19. maddesi uyarınca savaşan tarafların savaş gemilerine Türk Boğazları'nı kapatacağını duyurmuştu ve bu, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana alınan ikinci karardı.
O zamandan beri Moskova ve Kiev, bölgedeki deniz kuvvetlerini takviye edemedi, diğer ülkeler ise Ankara'nın ihtiyatlı taleplerine saygı göstererek denize asker göndermeyerek uzak durdu.
Bu durum, Türkiye'nin uzun süredir tercih ettiği bölgesel sahiplik ve daha az dış müdahale yaklaşımıyla uyumlu sonuçlar ortaya çıkardı.
Diğer bir faktör ise Türkiye'nin askeri kapasitesidir.
Analistler, Türk deniz ve hava kuvvetlerinin NATO'nun Karadeniz'deki deniz alanındaki farkındalığının büyük ve giderek artan bir bölümünü oluşturduğunu ve ülkenin üçüncü tarafların desteği olmadan önemli denizcilik işlevlerini yerine getirebileceğine inanıyor.
Sonuç olarak; tüm bunlara rağmen, diğer jeopolitik faktörler de kaçınılmaz olarak Türkiye'nin hedeflerini şekillendirecektir.
Zira; potansiyel bir barış anlaşmasında tüm aktörlerle olan çok yönlü siyasi ilişkileri, Türkiye'nin hassas bir denge kurması gerektiği anlamına geliyor.
Kaynak:
Carnegie EndowmentGDH Digital NSosyal hesabını takip edebilirsiniz.
İLGİLİ HABERLER
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
MKE’den tarihi yatırım hamlesi: Üretim kapasitesinde devrim yaşanacak
Witkoff tarih verdi: Gazze mutabakatında ikinci aşama haftaya başlıyor
Rusya Devlet Başkanı Putin yapay zekanın gelecekteki önemini vurguladı
Strategic Studies War Institute: 2026 yılı Netanyahu'nun kabus yılı mı olacak?
Eurasia Review: 2025 yılının en önemli jeopolitik olayları
DİĞER HABERLER
Strategic Studies War Institute: 2026 yılı Netanyahu'nun kabus yılı mı olacak?
Eurasia Review: 2025 yılının en önemli jeopolitik olayları
Geopolitical Futures: ABD'nin Venezuela ablukasının jeopolitik arka planı ne?
The Hill: Suriye'nin kırılgan istikrarı ve Türkiye'nin rolü
Responsible Statecraft: Birleşmiş Milletler yapısı küresel işlevini tamamen yitirdi mi?
Arab News: Türkiye-Mısır yakınlaşması ve bölgesel dengeler
The Atlantic: Ukrayna'ya önerilen anlaşma uygulanabilir mi?
Foreign Policy: Trump küresel kurumları hedef alarak ne hedefliyor?
The New Arab: Küresel güç mücadelesinde Türk Devletleri Örgütü'nün etkisi artıyor
Cato Institute: Trump'ın Gazze barış planı sadece bir hayal mi?


