Project Syndicate: ABD totaliter bir süper güce mi dönüşüyor?
Yıllarca diğer ülkeleri “diktatörlük” ve “zalimlikle” suçlayan ABD'de temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırılıyor. ABD, Orwell'in distopik romanı “1984”teki gibi totaliter bir süper güce mi dönüşüyor?
Son Güncelleme: 02.04.2025 - 06:53

ABD merkezli yayın organlarından Project Syndicate'da ABD'nin son dönemde uyguladığı baskıcı politikaların etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD son dönemde, özgürlük ve bireysel haklara dayalı bir demokrasiden George Orwell'in distopik romanı “1984”te tasvir edilen totaliter bir güce dönüşmeye başladığı belirtilen analizde, Filistin'e destek veren kişilerin tutuklanması ve sınırdışı edilmesi gibi gelişmelerin durumu daha da kaotik bir duruma soktuğu belirtildi.
İşte Project Syndicate'de yayınlanan analiz:
Amerika uzun yıllardır, yabancı ülkeleri diktatör, zalim ya da baskıcı rejimlerle yönetildikleri için eleştiriyor ve “demokrasi transferi” yapmakla övünüyor.

Ancak bugünün Amerika'sında, ırkçı ayrımcılığa ve Filistin'i savunan bireylerin hedef alınmasında Müslümanlara karşı dini önyargıya dayanan, giderek artan bir eğilim var.
ABD, özgürlük ve bireysel haklara dayalı bir demokrasiden George Orwell'in distopik romanı “1984”te tasvir edildiği gibi totaliter bir süper devlete mi dönüşüyor?
Amerikalılar, ABD Anayasası tarafından güvence altına alındığı iddia edilen temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran politikaların yükselişine her geçen gün daha fazla tanık oluyor.
Bu politikalar, habeas corpus gibi vatandaşları koruyan temel yasal dayanakları atlıyor. Habeas corpus iki temel hakka dayanarak bireysel özgürlükleri koruyor. Biri, bireylerin hukuka aykırı bir şekilde hapsedilmemesini sağlamak için bir kişinin gözaltına alınmasının yasallığına meydan okuyor ve diğeri de suçlanan bireylerin gözaltının gerekçesini belirlemek için bir mahkeme önüne çıkarılmasını gerektiriyor.

Bugün Amerika'da insanlar suç işledikleri için değil, Orwell'in “Newspeak” olarak adlandırdığı, kurgusal Okyanusya ülkesinin yöneticileri tarafından düşünce yelpazesini daraltarak muhalif fikirleri ortadan kaldırmak için tasarlanan yeni bir dil nedeniyle tutuklanıyor, hapsediliyor ve sınır dışı ediliyor.
İnsanlar, tıpkı “1984 ”teki gizli polis gibi, maskeli hükümet ajanları tarafından Amerikan sokaklarında yaka paça götürülüyor. ABD'de insanları sokakta yakalamak, yakalananların anayasal yasal süreçten geçirilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırıyor.
Eğer Trump politikaları Trump'ın istediği şeyi yaparsa ve tüketiciler ithal mallar yerine Amerikan mallarını satın almaya başlarsa, o zaman tarifeler çok az bir artış sağlayacaktır. Bunların hiçbirini anlamak o kadar da zor olmamalı.
Öztürk, üniversite gazetesinde yayınlanan ve Amerikan vergileriyle finanse edilen bir savaşta İsrail tarafından hedef alınan Filistinlilerin haklarını savunan bir köşe yazısı kaleme almıştı.

Haftalar önce de polis, yüksek lisans öğrencisi Mahmoud Khalil'i Filistin yanlısı aktivizmi nedeniyle Columbia Üniversitesi kampüsünden almıştı.
Her iki olayda da herhangi bir suçlamada bulunulmadı. Ne Öztürk ne de Halil mahkeme önüne çıkarılmadı. “Şüpheliler” gözaltına alındı, medyada karalandı ve sınır dışı edilmekle tehdit edildi.
Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Öztürk, Halil ve Filistinlilerin haklarını destekleyen diğer 300 kişiyi “deli” olarak tanımladı.
“Deli” kelimesiyle tanımlanan neyin yasal olup neyin olmadığına dair bu yeni tanım, popüler olmayan görüşlerin ifade edilmesinin bir suç olarak tanımlanabileceği anlamına geliyor.
ABD hükümetinin son dönemdeki pek çok eylemi, “Büyük Birader” tarafından yönetilen distopik Okyanusya devletinin kodlarını benimsemektedir.
Hatta; Okyanusya'nın halkını sürekli gözetlediğini hatırlatan “Büyük Birader sizi izliyor” sloganı, İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem tarafından yürütülen 200 milyon dolarlık bir reklam kampanyasının temeli olarak kullanıldı.

Amerikalıların çoğunun gerçekten suç işlemiş kişilerin hapse atılmasını ya da sınır dışı edilmesini istediğine şüphe yok.
Kilit nokta, hükümetin kararlarını, bir kişinin suçu kanıtlanana kadar masum olduğunu ifade eden hukukun üstünlüğüne mi yoksa insanları siyasi görüşlerine, ırklarına ya da dinlerine göre yargılayan Orwellvari emirlere mi dayandırdığıdır.
Eğer yetkililer Filistin'i savunduğu için ülkede yasal olarak bulunan bir kişiyi tutuklayıp sınır dışı edebiliyorsa, yıkılacak bir sonraki sütun da aynı görüşleri paylaşan Amerikan vatandaşlarının tutuklanması olacaktır.

Filistin'i desteklemek gibi bir “suç”, ülkede yasal olarak ikamet edenleri sınır dışı etmek için kullanılabiliyorsa, bu durum vatandaşlara uygulanabilecek yasal bir emsal haline gelecektir.
Görünen o ki; “1984 “ün ABD'de hayata geçirilmesi, sözde popüler olmayan görüşlere sahip bir Amerikalının düşünebileceği gibi, o kadar da uzak bir gelecekte değil.
Kaynak:
GDH Haber

The American Conservative: ABD, NATO'nun yönetimini Avrupa'ya mı bırakacak?

The National Interest: Küresel satranç tahtası ve Türkiye'nin yükselişi

The Australian Strategic Policy Institute: Transatlantik dünyası artık asla eskisi gibi olmayacak!

Rümeysa Öztürk'ün Vermont'ta yargılanmasına karar verildi

ABD Ukraynalılara yanlışlıkla sınır dışı etme mesajı attı

Rümeysa Öztürk duruşmasında skandal ortaya çıktı

Hakikat ve yalan

Gzero Media: ABD ve İsrail İran'ı bombalamaya mı hazırlanıyor?

TIME: Trump gümrük vergileriyle ne hedefliyor?

Arab News: Batılı müttefikleri Karadeniz'de güçlü Türk varlığı istiyor!

The Hill: ABD daha başlamadan 3. Dünya Savaşı'nı kaybediyor!

The Associated Press: Netanyahu'nun “Morag koridoru” planı nedir?

Middle East Eye: Trump'ın gümrük vergileri Türkiye'ye avantajlar sağlayacak!

Newsweek: ABD-İran gerilimi nasıl sonuçlanacak?

Politico: Le Pen'in ceza alması Fransa'daki dengeleri nasıl etkileyecek?

Observer Research Foundation: İsrail bir iç savaşa doğru mu sürükleniyor?
