Responsible Statecraft: İsrail artık Batı'nın desteklediği bir demokrasi değil!

Netanyahu yönetiminde otoriter bir ülkeye doğru evrilen İsrail iç bölünmelerle de karşı karşıya! İsrail artık Batı'nın destekleyebileceği bir demokrasi değil!

Son Güncelleme: 25.03.2025 - 23:19

Responsible Statecraft: İsrail artık Batı'nın desteklediği bir demokrasi değil!

ABD merkezli yayın organlarından Responsible Statecraft'da İsrail'in Gazze'de yürüttüğü işgal politikasının ve Batı ülkelerinin İsrail'e yaklaşımının nasıl bir noktaya geldiğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

İsrail'in Netanyahu yönetiminde izlediği işgal politikalarının artık Batı ülkeleri tarafından da kabul edilemeyecek bir duruma geldiği tespiti yapılan analizde, ülkenin iç dengeler itibari ile de büyük bir bölünmüşlük yaşadığına dikkat çekildi.

Analizde ayrıca; İsrail'in Netanyahu yönetiminde otoriter bir ülkeye doğru evrildiği ve giderek Batı'nın desteğini kaybeden bir ülke haline geldiği belirtildi.

İşte Responsible Statecraft'da yayınlanan analiz:

İsrail'in Batılı destekçileri ve savunucuları on yıllar boyunca İsrail'in Orta Doğu'daki tek demokrasi olmasıyla övündüler. Liberal bir demokrasi olarak, Batı'nın insan haklarını koruma, ifade özgürlüğünü koruma, hukukun üstünlüğüne saygı gösterme, özgür seçimler yapma ve vatandaşları arasında eşitliği sağlama değerlerini paylaştığını düşünüyorlardı.

Ancak İsrail'in Filistin topraklarını işgali ve işgal boyunca izlediği strateji, tamamen farklı bir gerçekliği ortaya koydu.

İsrail vatandaşları sivil bir yönetim altında yaşarken, milyonlarca Filistinli en temel insan haklarından mahrum bırakılan acımasız bir askeri baskı ve hukuksuzluk ile karşı karşıya.

Tanımlanan İsrail ile, başka bir ulusun işgalcisi olan İsrail arasındaki zıtlık iç karartıcı bir şekilde ortaya çıktı. 

Gazze'ye yönelik artık soykırım olarak adlandırılan savaş, kadınların, çocukların, gazetecilerin, yardım görevlilerinin, sağlık görevlilerinin, çiftçilerin, doktorların ve öğretmenlerin kasıtlı olarak hedef alınmasına şahitlik etti.

Bugün İsrail, lideri savaş suçlarından aranan bir sözde demokrasi ve soykırım yapmaktan soruşturulan bir ülke haline geldi. 

İsrail'in demokrasisi bir yanılsama mıydı?

Son yıllarda, özellikle de Benjamin Netanyahu'nun aşırı sağcı koalisyon hükümeti döneminde, önde gelen İsrailli siyasetçiler, siyasi aktivistler, hukuk kurumları ve çeşitli sendikaların temsilcileri, ülkenin demokratik mirasından otoriterliğe giden sürecin taşlarını birlikte döşediler.

İsrail hükümet sisteminde başbakan neredeyse mutlak bir güce sahip. Ancak normalde; Yüksek Mahkeme, ülkenin başsavcısı ve bazı durumlarda da Şin Bet olarak bilinen iç güvenlik teşkilatı hükümetin kararlarını geçersiz kılabilirdi. Ancak tüm bu dengeler tamamen yerle bir edildi.

On yıllar boyunca, birbirini izleyen İsrail başbakanları bu güçler ayrılığı ve denge-denetleme sistemine saygı duydular. Ancak Netanyahu için bu geçerli değildi.

İsrail İşçi Partisi ve diğer siyasi erkler tarafından temsil edilen İsrail'in liberal solunun çöküşüyle birlikte, sağcı Likud partisi siyaset sahnesini tamamen ele geçirdi.

Bu partinin ve liderinin hedefi ise uluslararası anlaşmalara rağmen, iki devletli çözüm kavramını sonsuza dek ortadan kaldırmak ve işgal altındaki toprakları ilhak ederek İsrail'in alanını genişletmek olarak ortaya çıktı.

Netanyahu bunu yapmak için de ülke içerisindeki, daha küçük olan aşırı sağcı ve aşırı milliyetçi partilerin tamamını etrafında topladı ve bağımsız yargının bile safdışı bırakıldığı bir ortam yarattı.

Hatta Netanyahu, İsrail'in ilk aşırı sağcı hükümetini kurmak için 2022'de aşırılık yanlısı partilerle ortaklık kurduktan kısa bir süre sonra, ülkenin Yüksek Mahkemesi'nin altını oymak için yasa bile hazırladı. 

Bu kanunlar, siyasilerin yargılanmasını engellemek ve Yüksek Mahkeme'nin siyasilerin adımlarını inceleme yetkisini sınırlandırmayı amaçlıyordu.

Ancak 2023 yazı boyunca neredeyse her gün süren protestolar şeklinde ortaya çıkan halk tepkisi Netanyahu ve aşırılık yanlısı ortaklarını sözde reformların görüşülmesini ertelemeye zorladı.

Ardından, 7 Ekim Hamas saldırıları gerçekleşti ve bu da kuşatılmış Netanyahu'ya bir can simidi sundu.

Netanyahu reformların görüşülmesini dondururken İsrail'i savaşa soktu. Netanyahu ve destekçileri, ciddi yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıyayken görevdeki liderleri yargılanmaktan koruyacak yasaların çıkarılması için bastırdı ve savaşı kalkan yaparak bunu büyük ölçüde başardı.

İsrail'de iç hesaplaşma

Netanyahu'nun hükümet ve kendisi üzerindeki her türlü denetimi atlatma çabaları son haftalarda ayyuka çıktı.

Netanyahu, Shin Bet'in başkanını kovmaya karar verdi ve bu hafta kabinesi de benzer gerekçelerle ülkenin başsavcısını görevden almak için oy kullandı.

Netanyahu tüm bu adımları; Batı Şeria'nın ilhakı ve Filistinlilerin dürgün edilmesi gibi gündeminin geri kalanını yerine getirebilmesi için iktidarı elinde tutma fırsatı olarak görüyor.

Sonuç

Yetmiş yılı aşkın bir sürenin ardından, İsrail bugün Netanyahu ve aşırı sağcı ortaklarının olmasını istediği şey haline geldi ve Batı'nın yıllarca “Ortadoğu'nun tek demokrasisi” olarak tanımladığı noktadan tamamen uzaklaştı.

Bugün İsrail sadece hukuk tanımadan yerli Filistinlilere boyun eğdirmiş bir devlet olarak tanımlanabilir. 

İsrail, Netanyahu yönetiminde otoriter bir ülkeye doğru evrildi ve giderek Batı'nın desteğini kaybederken aynı zamanda da içeride bölünmüş bir devlet haline geldi.

Kaynak:

GDH Haber

etiketler
Avrupa
Netanyahu
İsrail
İşgal
Soykırım
Savaş Suçu
ABD
Batı
Loading Spinner